Ana içeriğe atla

mezbaha


«ı) Canlı hayvanın kulak küpe numarası, mezbahaya giriş tarihi, menşe
şahadetnamesi veya Yurt İçi Veteriner Sağlık Raporunda yer alan
düzenleme tarihi, rapor numarası, geldiği yer, hayvan sahibinin adı
soyadı, hayvanın ırkı, yaşı, cinsiyeti, canlı ağırlığı, sığır cinsi hayvanlar
için pasaport düzenleme tarihi, hayvanın geldiği işletmenin numarası,
ante mortem muayenenin sonucuna ilişkin bilgiler, muayeneyi yapan
veteriner hekimin adı-soyadı ve imzasının bulunduğu ve formatı
Bakanlıkça belirlenen ve valilikçe seri numarası verilip her sayfası
mühürlenerek mezbaha sahibine teslim edilecek olan Mezbahaya
getirilen hayvanlara ait giriş kayıt defteri,”

“i) Kesilen hayvanın kulak küpe numarası, kesildiği tarih, ırkı,
cinsiyeti, yaşı, karkas ağırlığı, post mortem muayenenin sonucuna ilişkin
bilgiler ve muayeneyi yapan veteriner hekimin adı, soyadı ve imzasının
bulunduğu, formatı Bakanlıkça belirlenen ve valilikçe seri numarası
verilip her sayfası mühürlenerek mezbaha sahibine teslim edilecek olan
mezbahada kesilen hayvanlara ait kesim kayıt defteri,”

KIRMIZI ET VE ET ÜRÜNLERİ ÜRETİM TESİSLERİNİN ÇALIŞMA VE
DENETLEME USUL VE ESASLARINA DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA YÖNETMELİK

sana bu mektubu tertemiz bir mezbahadan yazıyorum dostum

kanların sıçramadığı, kan kanallarından tertemiz aktığı
hayvanların boğazlanmadığı, şoklanarak öldürüldüğü
tüm uluslararası standartlara uygun bu mezhabadan
sana tertemiz ölümler yolluyorum

bir laboratuar hassasiyetiyle
yönergelere bağlanmış bir disiplinle
testler, el değmeden paketlenmiş hücreler
naylon kıyafetler, yükleme rampaları, sağ kalçaya vurulmuş mavi bir mühürle
her gün biraz daha soğuk
her gün biraz daha ölüm bir teknolojiyle
gökyüzünü ve toprağı hiç tanımamış bu hijyenikcesetlerle;
nasılsın, iyi hissediyor musun? alıştın mı mutsuzluğuna?
yoksa hala mücadele mi ediyorsun?
yeni bir hap çıkmış dostum,
dünya ölüyor döndüğü yerde,
sen mutlu oluyorsun.

sana bu mektubu adolfun kalbinden yazıyorum dostum.
kalbimi söküp kopardığım
yerine kapkara bir boşluk
yerine öğrendiğim öldürme biçimleri
yerine bilerek gevşek bırakılmış bir ilmek
yerine ben yalnızca emirleri uyguluyordum dediğim yerden
sana kapkara bir kalp bırakıyorum

güneş doğdu elbet
şiir yazılmaya devam etti
sabahları bile sevdik dostum
onca ölümün üzerine doğmuş sabahları
ilerleme diyoruz adına bir şeylerin
ben kendi adıma memnunum da biraz
en azından çok değil, iki yüz yıl önce
savaşın kötü bir alışkanlık olduğunu kimse düşünmüyordu

artık düşünüyoruz öldürmeye de devam ederek
yepyeni öldürme biçimleri
bu tertemiz mezbahada dostum
geride tek bir canlı hücre dokusu bırakmadan öldüren bombalar
adına ilerleme diyoruz bir şeylerin
önümde gaz ve toz bulutu içinde meydanlar

yine de ilerliyoruz dostum
yüzüme taktığım maskenin ardında
hareket eden canlı bir şeyler var
öldürmemeyi öğreneceğiz elbet
biraz daha öldürmek zorunda olarak

sana bu mektubu bir otoban yalnızlığından yazıyorum dostum
yeryüzü kederinden, dünya acısından
dinlenme tesisinde çalışan ölü yüzlü garsonun umursamazlığından

ama kalbimi söküp kopardıkları yerde
gülmeyi çok özlemiş kalabalıklar

ben bir nazi subayından artakalan neyse oyum dostum
umutla kanser arasında
terminal bir bedenle bir filiz arasında
bir gulag sürgünüyle bir bahar sürgünü arasında
yaşamı ve ölümü tutuyorum ellerimde
ağacı ve baltayı
mikrobu ve aşıyı

sana bu mektubu
başlangıçla bitişin içiçe geçtiği
bir pazar sabahından yazıyorum dostum

PoP

kalp krizi belirtileri ve kısa açıklamaları

toz ve kilittaşlar arasında, ormana uzak ışıklar altında otobanlarda hayvan leşleri, devlet dairelerinde çürümüşlük ve uyuşma salyangozları rengarenk boyadım, artık hepimiz daha da perişanız. "kalp krizinin neden olduğu göğüs ağrısı bıçak gibi giren bir ağrıya benzetilebilir. sanki göğsün ortası sıkılıyor ya da üzerine baskı uygulanıyor gibi hissedebilirsiniz. bu ağrı 3-4 dakika sürebilir, ara ara geçip tekrar geri gelebilir. göğsünüze bir gece yaşlı bir öküz oturabilir." sabahları yılgınlık belirliyor ve otobüslere tutunmuş milyonlarca el arasında tırnaklarından fışkırıyor ne iş yapmadığın bu da birleştiremiyor bizi gözünde çapaklarla uyanıp evden fırladığın bir sabah yaklaşmakta olduğun mesai oyalarken günlerini adımlarınla katıldığın medeniyetler tarihi kaldırımlarda açtığın belli belirsiz çiçek yüzünün gezegende açtığı uykulu yara kendin için hiç düşünmediğin şeyler gelip duruyor kapına atak, kaygı, bir miktar bulanma kira, aidat, sgk ke

dua

-epidermisten evrene yayılan küçük deri parçalarını düşün gövdenden parçalanıp ufalanarak dünyaya karışan tozdur o yıldız tozu, insan tozu, canlı ve ölü toz hiçbir fark yok aralarında yeterince temele indiğinde her şey cansızdır- her hafta en baştan tekrarlanan bir pazartesi olarak yeryüzüne neredeyse dik bir açıyla halısahalardan, ıstakalardan, erkek kokulu oyun salonlarından uzakta yaşamış bir hayvan olarak hayaller, olmayacak projeler ve her daim kolpa bir doğaya yerleşme düşüncesiyle bazan sokaklara, kaldırımlara, taşıtlara ve bankalara düşman bir tavırla bazan bir markayı ayaklarıma denerken bazan yüzündeki ıslak maskeyi ve gözyaşarmış gözlerini daha çok severek, -dua eder gibi, çok kullanılmış dudaklarımı küfredip ışık hızının bir oyunu yüzünden bir saniyenin birkaç milyonda biri boyunca gözlerinin geçmişinden öpüyorum- rutubet ve kömür kokulu gecekondularda cigara kovalamayı özleyerek uzun süredir görüşmediğim bir dostun içimde bıraktığı tedirginlik ama özle

Dış Güçler: Bir Pazar Akşamı Rastladım Size

Dünyanın bütün pazarları birbirine benziyor. Tanrı haftanın günlerini yaratırken tek bir pazar yaratmış ve onu bir kere kopyalayıp sonsuz kere yapıştırmış gibi. Ama o pazar hayatımda yaşadığım tek ve bu yüzden en farklı pazardı. O Ses'i izliyordum, Özden banyoda saçlarını kurutuyordu. Sehpadaki şarap kadehine uzanırken bir anda onları orada gördüm. Her sağlıklı insan gibi yerimden sıçrayıp çığlık attım. Çığlığım bittiğinde fön makinesinin sustuğunu fark ettim, Özden salon kapısında elinde fön makinesi ile dikiliyordu. Ağzı şaşkınlıktan yarım açık kalmıştı. Gözlerini odadaki iki kişiden ayıramıyordu. “Siz, siz…” diye kekeledim ve sustum. “Siz” dedim tekrardan gücümü toplamaya çalışarak, “ne, ne… ne zaman girdiniz içeriye?” “Halı için geldik” dedi kadın, adamla birlikte gülümsediler ve devam etti, “şaka, biz hep buradaydık.” Sesinde belli belirsiz bir aksan var gibiydi. Özden elinde fön makinesi, arkasında fön makinesinin kablosunu sürükleyerek yanıma geldi. Odadaki insa